bugün

entry'ler (15)

hack olayi icin gecmis olsun dilekleri

"bir meczupun yol açtığı bu münferit olayı nefretle kınıyorum."
abdülkadir aksi

hack olayi icin gecmis olsun dilekleri

"abi geçmiş felan olsun hakkaten yea, bu hek olayına felan hep kıl felan olmuşumdur zati ben."
concon başar

bilim ateizmi ya da deizmi sart kilar mi sorunsali

1914'te alanında yetkin 400 bilimadamı arasında yapılan araştırmaya göre bu bilimadamlarının %70'inin Tanrının varlığına dair şüpheleri vardı. Bu o zamanlar, alanında yetkin bilimadamlarının %30'unun tanrının varlığına inandığını gösteriyor.

Takvimler 1998'i gösterdiğinde ise, Nature dergisinin yaptığı araştırmayla alanlarında yetkin bilimadamlarının sadece %7'sinin Tanrının varlığına inandığını öğrendik.

Yani ortada 2000'li yıllara gelirken bilimadamları arasında yükselen dindarlık gibi bir şey yok, tam tersine inançta büyük azalma var. Ha 98 den 2000'e iki yılda bilimadamları tövbe edip dine döndüyse bilemem. Ama bu dindar bilimadamları yükselişi neye dayandırılarak iddia edildi, onu da merak ediyorum.

http://www.stephenjaygoul...rg/ctrl/news/file002.html

yemek yiyen sevgiliyi seyretmek

ay ışığında şeytanla raks etmektir. sevgilinin o kutsal ağzı ketçap içinde kalmışken, ağzını her açışında çıkan o kesif ağız kokusunu duyarsın önce. sırtından kalçalarına doğru hafif bir ürperti belirir. kalp atışın hızlanır. sonra bir midye içindeki inci gibi, sevgilinin dişlerinin arasına kaçmış et parçaları, domates kabuğu ve maydonuzu görürsün. bacaklarının arasından bir ateş, patlamış bir yanardağın lavları gibi tüm bedenine yayılmaya ve seni cayır cayır yakmaya başlarken, güzel sevgilin "kumandayı uzat" dediği an "t" harfinde yüzüne salya içinde bir kıyma parçası fırlar. tam dudağının yanına... dilinle ağzına alır yutarsın, "ummm" diye inlerken... sonra kumandayı biricik sevdiğin aşkına uzatırsın. yağlı elleriyle öyle bir kavrar ki kumandayı, sen o an işte aradığım kız bu dersin... kumandadan yağ damlar şıpır şıpır, senin için erir aşkınla... erir...

ayıp olmasın diye gülünen akraba esprileri

- vayy büyümüşsün sen ya
+ heheheh büyükdük eheheh ( içses : büyüycez tabi y.rrağam redingot ceketmi sandın beni)
- neye güldün?
+ ehaeu güldük ya işte aheuhea
- üff... ne yılışık bir adam olmuşsun sen böyle? uğraşamam seninle.
+ aeuhuae olduk ya uheuaheu

baskın oran

"ülkesini seven atatürk'ün ilke ve devrimlerine bağlı öğrenciler yetiştirmek" için profesör olmamıştır, çünkü bir profesörün görevi, ülkesini seven bireyler yetiştirmek falan değil, profesör olduğu bilimde yetkin bireyler yetiştirmektir. bilgisini paylaşmaktır, ülke sevgisini değil. komando mu yetiştiriyoruz, polis mi, ajan mı? bilim evrenseldir abiler, yabancı bir profesörü (amerikan olsun mesela) överken nasıl onun amerika'yı seven ve george washington'a gönülden bağlı olup olmamasını zerre umursamıyorsak (hatta bağlı olmamasını tercih ederdik değil mi? objektif olsun isterdik), türkiye'deki bir profesörün de ülkesini sevip sevmemesinin onun iyi bir profesör olmasına bizim gözümüzde hiçbir etkisi olmaması gerekir. kaldı ki adamın vatanını sevmediği iddiası tamamen desteksiz sallama örneği. neden sonuç ilişkisi şu herhalde: "kürtlerin hakkını korucam diyor, demek ki vatanını sevmiyor!" kurulan mantık gerçekten buysa, asıl bu iddiayı atanın kendi vatan sevgisinden kuşkulanması gerek. daha aynı topraklarda yaşadığın, kendi ülkenin vatandaşının hakkının korunmasını istemiyorsun...

"bu demokratların cumhuriyet mitingleriyle alıp veremediği"nin ne olduğunu, elbette özdemir ince'nin alıntıladığı tek cümleden değil, alıntının geçtiği baskın oran röportajının aslından öğrenebiliriz (bu arada, özdemir ince'nin söylediği gibi akşam gazetesinden değil radikal'den o alıntılar):

"Mitingi düzenleyenlerle mitinge katılanları ayırmak lazım. Mitinge katılanlar 'korkanlar', düzenleyenler de onları 'korkutmak isteyenler'di. insanlar, bir korkuyu dile getirmek ve bu korkudan kurtulmak için meydanlara çıktılar. Oysa mitingleri düzenleyenler, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, eski Jandarma Genel Komutanı başta olmak üzere, bu korkuyu devam ettirmek, devlet baskısını sürdürmek için onları meydanlara çağırdılar. Yani korkutmak için insanları çağırdılar. Bu mitingleri ileride muhtıralara, darbelere toplumsal gerekçe olarak kullanacaklar. Oysa mitinge katılanlar, cemaat tahakkümünden korkanlardı. Biliyorsunuz cemaat, ideolojisi din olan topluluğun adıdır. Cemaat, feodal dönemin artığıdır. insanlar bu cemaat korkusundan kurtulmak istiyor. Hatta bazıları, cemaat baskısından ancak devlet baskısı sayesinde kurtulabileceğini düşünüyor. "

baskın oran'ı dinciler de sadece tek cümlelik alıntılarla anıyor, dinciler ve tayyip'e yaptığı eleştirileri göstermiyorlar. "işte eğitimli, solcu, ateist vs. bir insan bile askerin tahakkümüne, politikaya karışmasına karşı çıkıyor, demek ki biz haklıyız" diyebilmek için.

röportajın tamamı için:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=223097

başparmak

Şaşırtıcı gelebilir ama beyinde en çok alan kaplayan organımızdır. Beynimizin en büyük alanı başparmağa ayırması, bu organı en etkin kullanan canlı olmamıza, böylece alet yapabilme kabiliyetine ulaşmamıza neden olmuş. Belki de insan olmak konusunda gurur duymamız bu organa sahip olmamız ve onu iyi kullanabilmemiz sayesindedir. yanlış bilmiyorsam, insandan sonra en iyi, diğer primatlar kullanıyor bu organı.

Başparmağınızı sevin, en pahalı kremlerle besleyin, öpün, koklayın. başparmak, başparmak, insanlığın özü, asaletin simgesi, başparmak, bayiinizden ısrarla isteyin.

daima eziğin yanında olan türk insanı

daima, ezilmişin yanında olanının, sünni olmaması; üst düzey askerin yerine, ne bileyim, komünistlerden, yobazlardan vs. yana olması; en azından üç (dört?) büyükler ve "kendi memleketinin takımı" dışındaki bir takım tutması; sabancı'yı koç'u görünce hazır ola geçmek, onlara yalakalık yapmak yerine işçiden ve işsizden yana olması; mafya babalarının değil, onların vurdurduğu adamların yanında olması; türkiyedeki türklerden ziyade kürtleri ermenileri vs. savunması; müslümanlar yerine, mesela, satanistlere sempati duyması, polisten ziyade polisten dayak yiyen işkence görenlerin yanında olması gerekirdi, bu liste uzayıp gider.

türkiyede çoğunluğun hep bu saydıklarımın aksine davrandığı ve davranıyor olduğu göz önünde tutulsaydı "daima güçlünün yanında olan türk insanı" gibi bir tanım yapmanız gerekirdi. ama "güçsüzün yanında olan süper kahraman", "güçlünün yanında olan kolpa kahraman"dan teoride daha güçlü durduğu için olsa gerek, güçsüzün yanında olandan yanaymışız gibi gösterilmiş.

önümüz seçim, bakalım, yüce türk halkı yine hangi ezilmişi tutacak; arkasında "cami parfümlü" sermaye olan akp mi, yoksa "kışla parfümlü" chp, mhp mi, yoksa her ikisinden biraz biraz olan "merkez sağ partiler" mi, yoksa sermayesiz genelde barajı geçemeyen partileri mi?

telefonda bir istegin var mi diye soran tip

+ iyi akşamlar
- iyi akşamlar
+ telefonda bir isteğin var mı abi?
- telefonda bir istek? siz kimsiniz?
+ allooo ne koyyiiim, ehuehue, abi ben mustafa, mustafa keser
- ulan mustafa, yine mi sen, kendine gel olum artık
+ alloooo nekoyyim uaheuhauha
- olum bana bak bana, 10 yıl geçt..
+ alloooooooo nekoyyim aheuahuhuha
- programını kaldırdılar, bitti program anlıyorsun ya, kaldırıldın
+ ha tamamdır, galdıramassan galdırırlaaar gülüüüm, hadi beni dansaaa gald..
- yeter yıllardır arıyorsun sesimizi çıkartmıyoruz, arama lan bidaha!
+ tamam abi onu okkim, eramassan erama yaar eramazsaan eramaaa zahten merhem..
- dıt dıt dıııt
+ olmassın sen beniim gönüül yerramaa...

kopekler icin uzulmeye degmez

(uyarı: bu entryi dogville'i izlemeyi düşünenlerin okuması bana küfür etmelerine neden olabilir, spoil ediyorum da, uyarmadı demeyin)

grace'in babası da böyle düşünüyordu, dogville dünyadan silinmeden önce "köpekleri de eğitebiliriz, ama doğalarına her uyduklarında onları affederek değil" diyerek grace'i de buna ikna etmişti.

The Big Man: Rapists and murderers may be the victims according to you. But I, I call them dogs, and if they're lapping up their own vomit the only way to stop them is with the lash.

Grace: But dogs only obey their own nature. So why shouldn't we forgive them?

The Big Man: Dogs can be taught many useful things, but not if we forgive them every time they obey their own nature.

işin komik tarafı "the big man" de katilin önde gideni (mafya babası), herif kendisini de köpek olarak tanımlıyor, farkında değil.

(bkz: dogville)

baskın oran

türkiye için emperyalist dememiş hoca. ab'ye emperyalist dersek türkiye'ye de emperyalist demek zorunda kalırız, demiştir. türkiye'nin de dünyanın çeşitli yerlerinde fabrikalar kurduğunu, anahtar teslim bankalar aldığını, türk okulları ve türkçe kurslar açtığını belirtmiş, bu yüzden türkiye de mi emperyalist, böyle saçma şey olur mu, diye sormuştur. emperyalizmin "ekonomik ve siyasal çıkar sağlamak için işgal" olmadan olamayacağının altını çizmiştir. Bu bağlamda ne türkiye ne de ab emperyalist değildir hocaya göre.

"doğuda batı için bir denge unsuru olabilecek sscb'nin artık olmadığını bu durumda da her önümüze gelene emperyalist diyemeceğimizi" söylediğini neremizden uydurduğumuzu hele hiç anlamadım. baskın oran'ın bahsettiği denge politikasının, emperyalizm muhabbetiyle alakası yoktu. onun bahsettiği ab'ye hayır demek, abd'nin üzerimizdeki tahakkümünü dengeleyebileceğimiz başka bir unsur olmadığı için (sscb, ya da osmanlı zamanlarında kullandığımız ingiltere, fransa, almanya vs. gibi), tamamen amerikanın kucağına oturmak demek olduğuydu. dikkatsiz izleyebilir insan, ama buraya gelip yanıltıcı, kıçtan uydurulmuş "alıntılar" yapmamalı en azından diye düşünüyorum.

çingenelerin ve diğer azınlıkların kimliklerini saklama ihtiyacının giderilmesi ise, ekonomik sorunlarının da temelini oluşturduğu için çok önemlidir, baskın oran'a göre.

emperyalizm hakkındaki düşünceleri için kendi yazısı da okunabilir:
http://www.batitrakya-ati..._ve_anti_emperyalizm.html

intihar mektubu yazarken sair oldugunu kesfetmek

sevgili intihar mektubu,
oğlum şair olmak için yapmadığım şey kalmadı, olmuyor, olmuyor, olmuyor! tüm hayatımı şiir yazma işine adadım, ama yazamadım, intihar mektubu. hayatımı kekremsi bir sığlığın izdüşümlerinde hayhuy ettim, ama yazamadım, intihar mektubu. sessiz çığlıklarımı duy anam, garip anam göremedi intihar mektubu. garibanın seyri bir ders olur, yetti gayrı intihar mektubu.

şimdi duruyorum uçurumun kenarında
asil bir at gibi boşluğun pınarında
grotesk hayatımın baharında
yazamadım intihar mektubu

ey köhnemiş varlığımın kanıtı
ey derbeder ve kalender yazgım
efendiler ve kölelerin bayramı bu
olmak ya da olmamak
işte bütün mesele bu

oha oğlum, fena olmadı sanki
sonunda şair oldum kanki
şiirlerim basıldığı anki
mutluluğumu hayal dahi edemiyorum

neyse baba ben kaçtım, varlık dergisine göndereyim şunu bir, intihar başka zamana kısmetmiş, her şey için sağol, kib, grsrz, bye

argumentum ad nazium

Hitler ve Nazilerin tüm dünyaca lanetlenmiş ortak figürler olmasından mütevellit, savunduğun düşünceyi Nazilerin veya hitler'in de savunmuş olmasının, düşüncenin yanlış/kötü olduğu sonucuna varılmasına neden olması. Tartışmalarda sık sık kullanılan bu argümanın bir diğer adı da "hitler kartı"dır (bkz: the hitler card).

Naziler de eugenics taraftarıydı, demek ki eugenics kötü bir şeydir.
Hitler de vejetaryendi, demek ki vejetaryenlik yanlıştır

felsefe ucuz bir fakir edebiyatidir

"filozofların fakir olmasından" felsefenin bir fakir edebiyatı olduğuna varılmasının komikliğine takılmasak bile, olsa olsa, tanıdığı tek "felsefeci", komşunun oğlu ahmet olan bir cahilin yumurtasıdır. halbuki, komşunun oğlu ahmet dışında sadece çok ünlü filozofların bazılarını, mesela, avrupanın en zengin ailelerinden birine mensup olan wittgenstein'ı, russell'ı, schopenhauer'ı, platon'u ve 2500 yıllık thales olayını bilseydi bile böyle saçmalamaz, rezil olmazdı.

"Hala kış olmasına rağmen Thales, Astronomi'deki yeteneklerini kullanarak, o yılın zeytin hasatının çok olacağını öngörmüş. Millet ve Kinos'da zeytin ezicilerini çok uzuca kiralamış. Hasat mevsimi geldiğinde birçok zeytin üreticisinin bu ezicilere ihtiyacı doğduğundan Thales, daha yüksek bir fiyata bunları geri kiralamış ve hatırı sayılır miktarda para kazanmış. Bu durum karşısında halk, felsefecilerin eğer isterlerse çok kolay zengin olabileceklerine kanaat getirmiş."

(Gerçi bunları bilseydi, bu sefer de, felsefenin "pahalı bir zengin edebiyatı" olduğu sonucunu çıkartırdı allah bilir)

özgür irade

bırakın bizim dünyayı, herhangi bir koşulda ya da evrende olması imkansız, metafizik irade türü. nedense özgür iradeyi savunan kesim tartışmayı determinizm vs özgür irade seviyesine indirgemeye bayılır. evet, determinizmin geçerli olduğu bir evrende özgür iradenin olması imkansızdır. fakat işin acı tarafı, determinizm olmasa da özgür irade olamaz.

kuantum fiziğinden sonra iyice coşan özgür iradecilerin düşünce tembelliğine çözüm olamayacaksa da, yine de, şansımızı deneyelim.

1- kuantum, atom altı parçacıklarla ilgilenir, bir belirlenemezcilik varsa oradadır. suyun deniz seviyesinde ve normal şartlarda kaç derecede kaynayacağı; saatte 60 km hızla giden bir aracın, 100 km'lik yolu ne kadar sürede alacağı; belli bir ampülün kaç volt elektrikle yanacağı gibi soruların cevabını rahatça getirebiliriz, çünkü atom üstü seviyede herhangi bir, senin özgür irade olarak adlandırdığın, randomlık yoktur.

2- hadi saçmalayıp diyelim ki, kuantum fiziği her seviyede her boyutta geçerlidir, bu demektir ki her olgu random oluyor, su 100 derecede de kaynayabilir 80 derecede de. güzelim özgür irade bunun neresinde? ben seçimimin ya da kararımın tam olarak neye neden olacağını bilemezsem nasıl özgür iradeye sahip olmuş olurum? yani mesela su içmek istiyorum; su içmek için yerimden kalkıp, mutfağa gidip, şişe suyun kapağını açıp, suyu bardağa boşaltıp, bardağı ağzıma götürmem gerekiyor. ee, her hareketim random sonuçlar yaratıyorsa nasıl başaracağım su içmeyi? su içmek isteyip sıçmamla sonuçlanacak mesela eylemim. özgür irade dediğin bu mudur?

işin asıl vahim kısmı, özgür iradeden anladığımız şeydeki sakatlık. özgür irade yalnızca istediğin şeyi yapabilmek olsaydı, ona sadece determinizmle ulaşabilirdik yukarıdaki su içme örneğinde gösterdiğim gibi. belli nedenler belli sonuçlar doğuracağı için belli bir sonuca ulaşmak için ne yapmak gerektiğini bilirdik. yani kuantum muhabbetiyle bu görece özgürlüğe bile ulaşamıyoruz, bunun farkında bile değiller. ama maalesef özgür irade sadece istediğin şeyi yapabilmek değildir. burada einstein'a mikrofonumuzu uzatalım:

"i do not believe in free will. schopenhauer's words: 'man can do what he wants, but he cannot will what he wills,' accompany me in all situations throughout my life and reconcile me with the actions of others, even if they are rather painful to me."

özetle diyor ki, "özgür iradeye inanmıyorum, schopenhauerın dediği gibi, insan istediğini yapabilir, fakat istediğini isteyemez." çünkü isteklerimiz ve arzularımızı biz belirlemeyiz, su içmek istemek için öncesinde su içmeyi istemeyi istemezsin; su içme isteğini sen ayarlayamazsın. karşı cinsle beraber olmak istemeyi istediğin için mi karşı cinsle beraber olmak istiyorsun?

tabii işin ahlaki ve yasal boyutu da var. eğer herkesin davranışlarını ve kendisini, toplum, şartlar ve genetik özellikleri belirliyorsa hangi hakla bir adamı hapishaneye atabiliriz? toplumun suçunu adama yükleyebiliriz?

son olarak, Nietzsche'nin özgür irade konusunda ne düşündüğü hakkında da iki çift laf etmek isterim. Nietzsche'ye göre özgür irade rahipler tarafından uydurulmuş/icat edilmiş bir kavramdır. eğer özgür iradeye insanlar inanmasaydı, ödev nasıl bir ödev olabilirdi? zorunlulukların olduğu yerde ödev bilinci olabilir mi ki? mesela hiç kendinize ödev olarak "yarın uyanacağım" dediniz mi? mecburen uyanacağım zaten, diye düşünürsünüz. bir şeyin ödev olabilmesi için onu yapmama şansınızın da olması gerek. "yarın sabah 6'da uyanacağım" bir ödev olabilirdi, çünkü öğlen 12'de de uyanma şans var (gibi gözüküyor). işte rahiplerin, din adamlarının vs. insanları bir ödeve ya da davaya angaje edebilmeleri için özgür irade kavramını ve inancını da yaratmaları gerekirdi.

özgür irade inancı dinlerin temelini oluşturur. islam'daki kader - ödül/ceza uyuşmazlığı hakkında hepiniz az çok kafa yormuşsunuzdur. herkesin kaderi belliyse, onu değiştiremezsek, ödül ve ceza ne kadar adil olabilir? işte dinler bu yüzden özgür irade saçmalığına sarılırlar, bu da kader inancıyla büyük uyuşmazlığa düşmelerine neden olur.